Sevgili babam 7 yıl önce kalp krizi geçirdiğinde anında doğru müdahale edilmeyip, eve yollandığı için kalbindeki hücrelerin bir kısmı işlevini yitirdiğinden kalp pili ile hayatını sürdürmek durumda kaldı. Çok değerli ve sevgili kardioloğumuz Prof. Dr. Vecih Oduncu Bey babamı muayeneye götürdüğümüzde eğer kalbinizde bir sorun varsa tüm organlarınız bundan etkilenir demişti. Gerçekten babamın normalde olması gereken EF (bir kalp döngüsünde kalbin içindeki kanın ne kadarının vücuda pompalandığını gösteren bir parametredir) değeri 60’tan 28’e düşmüştü ve karaciğer enzimleri yükselmiş; yüzü ve gözleri sapsarı kesilmiş, karnında aşırı şişkinlik ve gazdan dolayı uyuyamaz olmuştu. Akciğer performası ve kandaki oksijeni o kadar düşmüştü ki göğüs hastalıkları uzmanı yıllarca sigara içtiği için KOAH hastalığından şüphelenip tedaviye başlamıştı. Gelin görün ki sevgili doktorumuzun da öngördüğü gibi kalp pili takılması ile babamın EF değeri yıllar içinde 45 seviyesine yükselerek bu şikayetlerinin birçoğu ortadan kalktı ve yaşam konforu yükseldi.
Kalbimizdeki sorunlar genetiğimizle ve çocukluğumuzdan bu yana beslenmemizle yakından ilintili. Ve kalbimiz kaslardan oluştuğu için bir sıkıntı olduğunda herkeste farklı belirtileri olabiliyor. En yaygın olan kalp krizi belirtileri şiddetli göğüs ağrısı, sol kolda ağrı ve uyuşma, aşırı terleme, çene, mide, sırt ve boyun bölgelerine yayılan ağrı, nefes alma güçlüğünden dolayı öksürük, midede yanma ve hazımsızlık şeklinde sıralanabilir.
Ne yazık ki ülkemizde kalp ve damar hastalıkları ilk sıralarda yer alan oldukça yaygın bir hastalık ve bu hastalıklardan korunmak için kalbimize çok erken yaşlardan itibaren iyi bakmalıyız. Yapmamız gerekenlerde sigara ve alkol tüketimini bırakmayı artık saymak istemiyorum bile. Omega 3 yönünden zengin beslenmemiz gerekiyor. Çünkü hayatımıza giren paketli ve işlenmiş gıdaların içindeki ayçiçek, palm, kanola, mısırözü yağları Omega 6 deposu oldukları için Omega 3 dengemizi bozuyor ve vücutta yangıya (hücresel iltihaplanma) neden oluyor. Ayrıca birçoğumuzun bayılarak tükettiği hazır dondurmalarda bulunan trans yağlar, katkı maddeleri ve işlenmiş şeker kalp ve damarlarımızı olumsuz etkiliyor. Hazır kaymaklı yoğurt diye satılan birçok markanın üzerindeki kaymak maalesef sütün yağı değil, bildiğiniz sonradan yoğurdun üzerine satın alınıp ilave edilen margarin ki ülkemizde pazar araştırmalarında oldukça yaygın satılan bir ürün ve ben bu ürünün satışının neden yasaklanmadığını gerçekten merak ediyorum. Sabahları aç karna pastane önünden geçerken kokusu bizi cezbeden poğaça, açma, börek gibi pastane ürünlerinin çoğunluğu doymuş yağ içeriyor. Bu yağlar bildiğimiz plastik gibi kimyasal bir yapıya sahip ve fazla tüketildiğinde vücut sistemden atamadığında birikerek damar tıkanıklığına sebep olabiliyor. Bunlardan mümkün olduğunca hem çocuklarımızı hem de kendimizi uzak tutalım. Magnezyumdan zengin yeşil yapraklı sebzeler özellikle semizotu, roka, ıspanak, ceviz içi, çiğ badem, avokado, muz, kırmızı orman meyveleri, serbest gezen yüzey balıkları soframızdan eksik olmasın ve kandaki magnezyum seviyemizi 2,5 civarında tutmaya özen gösterelim. Bu değerimize kan tahlillerinde düzenli olarak bakılıyor. Yeni tahlil yaptırdıysanız bir kontrol ediniz. Egzersizi yaşam biçimimiz haline getirelim. Bu illa spor salonuna gitmeyi gerektirmiyor. Haftada üç gün düzenli spor yapanların daha sağlıklı olduklarına dair bilimsel çalışmalar bulunuyor. Gelelim en önemli ölçüte; ailemizde kalp ve damar sorunlarında genetik bir yatkınlık varsa 40’lı yaşlardan itibaren kalbimizin kontrollerini ihmal etmeyelim. Benim önemsediğim diğer bir hastalık da kalp kırıklığı. Gerçekten tıpta geçen bir hastalık. Bu yüzden sosyal ilişkilerimizde kalp kırmamaya özen göstermemiz dileğimle, hoş kalalım!