Her yıl tüm dünyada büyük merakla beklenen Pirelli Takvimi’nin 2019 yılı kamera arkası görüntüleri paylaşıldı. 2019 Pirelli Takvimi’nde dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı Albert Watson’un kadrajından dört kadının hikayesi anlatılıyor. Bu yılki takvimde Misty Copeland, Laetitia Casta, Julia Garner ve Gigi Hadid erkek rol arkadaşları eşliğinde hayattaki hedeflerine ulaşmış ya da ulaşma yolunda olan film karakterlerini canlandırıyorlar.
Pirelli’nin artık efsaneleşen dünyaca ünlü takviminin, 2019 yılı çekimlerine dair bilgiler ortaya çıkmaya başladı. Bu yıl 46’ıncısı hazırlanan takvimin çekimleri nisan ayında New York ve Miami’de gerçekleşti. 10 gün süren çekimlerde kameranın arkasında, fotoğrafçılık sanatına katkıları nedeniyle Kraliçe II. Elizabeth tarafından Britanya İmparatorluk Nişanı (OBE) takdim edilen Albert Watson yer aldı. Albert Watson’un Pirelli için tasarladığı görsel dünyada, bale sanatçısı Misty Copeland, model ve aktris Laetitia Casta, aktris Julia Garner ve süper model Gigi Hadid erkek rol arkadaşlarıyla birlikte belirli senaryoları canlandırıyor.
Albert Watson, 2019 Pirelli Takvimi için çektiği karelerde dört kadının başarı serüvenine eşlik ediyor. Takvim sayfalarında bu kadınların hayalleri peşinden koşarken sergiledikleri duygusal güç, tecrübe ettikleri zafer ve yenilgiler ve her değişimle nasıl yüzleştikleri anlatılıyor.
4 Gün 4 Kadın 4 Hikâye
2019 Pirelli Takvimi’nin ilk gününde yer alan Misty Copeland, kendi gibi dansçı olan Calvin Royal III ile beraber küçük evlerinde büyük bir yıldız olmayı hayal ederken yer alıyor. Takvimin ikinci gününde bir ressamı canlandıran Laetitia Casta, dansçı erkek arkadaşı rolündeki Sergei Polunin ile beraber geleceğini hayal ederken resmediliyor. Takvimin üçüncü günündeki karede botanik fotoğrafçı rolündeki Julia Garner’a bir modeli canlandıran Astrid Eika eşlik ediyor. Julia nadir bitkileri çekse de hayali tanınmış bir porte fotoğrafçısı olmak. Dördüncü ve son günde ise ünlü süper model Gigi Hadid’i zengin ve başarılı olmasına rağmen kişisel hayatında mutsuz bir kadın olarak görüyoruz. Ona bu karede eşlik eden Alexander Wang ise yanında huzur bulduğu, en iyi arkadaşı rolünde görülüyor.
Fotoğrafçı Albert Watson Hakkında
Kariyerine başladığı 1970 yılından günümüze dünyanın en başarılı ve üretken fotoğrafçılarından biri olan Albert Watson, sanat, moda ve reklam fotoğrafçılığını harmanlayarak fotoğrafçılık tarihinin en ikonik eserlerinden bazılarına imza atmıştır. Alfred Hitchcock ve Steve Jobs’ın portrelerinden Kate Moss’un model çekimlerine, Las Vegas manzaralarından tarihi Tutankamon kalıntılarına kadar, Watson’un çeşitliliğine ve ustalığına sahip bir başka örnek bulmak zordur. Çarpıcı fotoğrafları ve etkileyici el yapımı baskıları, dünya çapında çeşitli galerilerde ve müzelerde sergilenmektedir. Fotoğraf sektörünün önemli yayını Photo District News, Albert Watson’u Irving Penn ve Richard Avedon ile birlikte tüm zamanların en etkili 20 fotoğrafçısı arasında göstermiştir.
Albert Watson’un kazandığı sayısız ödül arasında bir Lucie Ödülü, Grammy Ödülü, üç Andy ödülü, bir Der Steiger Ödülü, bir Hasselblad Masters Ödülü, ayrıca Royal Photographic Society’nin 100. Yıl Madalyası olarak yaşam boyu başarı ödülü sayılabilir. İskoçyalı Albert Watson’a fotoğrafçılık sanatına katkıları nedeniyle 2015 Haziran’ında Kraliçe II. Elizabeth tarafından Britanya İmparatorluk Nişanı (OBE) takdim edilmiştir.
Yıllar içinde Albert Watson’un fotoğrafları, dünya çapında 100’den fazla Vogue kapağında yer aldı. Ayrıca Rolling Stone, Time ve Harper’s Bazaar gibi sayısız yayın için rock yıldızlarının, rap’çilerin, oyuncuların ve diğer ünlülerin ikonik moda veya portre çekimlerini yaptı. Albert Watson aynı zamanda Blumarine, Prada, Gap, Levi’s, Revlon ve Chanel gibi büyük markalar için yüzlerce reklam kampanyasının fotoğraflarını çekti. “Kill Bill” ve “Memoirs of a Geisha” gibi onlarca Hollywood filminin afiş çekimlerini yapan Watson, 100’ün üstünde televizyon reklamının yönetmenliğini de üstlendi.
Albert Watson yıllardır zamanının çoğunu, müze ve galeri sergileri için sanat projeleri üzerinde çalışarak geçiriyor. Sergilerinde ünlü portrelerin ve moda fotoğraflarının yanı sıra Fas’taki yılan avcısı, Las Vegas’ta bir dominatrix veya İskoçya’daki Skye Adası’nın dağ manzaraları gibi etkileyici seyahat fotoğraflarına yer veriyor.
Watson bugüne dek beş kitap yayınladı: “Cyclops” (1994, Bullfinch); “Maroc” (Rizzoli, 1998); “Albert Watson” (Phaidon, 2007); “Strip Search” (PQ Blackwell/Chronicle 2010); ve “UFO: Unified Fashion Objectives” (PQ Blackwell/Abrams 2010.) En yeni kitabı “Kaos,” Taschen tarafından 2017 yılında yayınlandı. Watson’un fotoğrafları ayrıca müze ve galeri sergileri dolayısıyla pek çok katalogda yer aldı.
Albert Watson, 2004’ten bu yana pek çok kişisel sergi düzenledi: Museum of Modern Art (Milano, İtalya); KunstHausWien (Viyana, Avusturya); City Art Centre (Edinburgh); FotoMuseum (Antwerp, Belçika); NRW Forum (Düsseldorf, Almanya); Forma Galleria (Milano); Fotografiska (Stockholm, İsveç); Multimedia Art Museum (Moskova). Albert Watson’un Afrika’da Benin’de çektiği fotoğraflarını da içeren kapsamlı retrospektif sergisi, 2013 yılında Hamburg’daki Deichtorhallen’de düzenlendi.
Albert Watson’un fotoğrafları, Londra’daki Ulusal Portre Galerisi, New York Metropolitan Sanat Müzesi, Moskova’daki Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi, Çin’deki Lianzhou Fotoğraf Müzesi, New York’ta Uluslararası Fotorağçılık Merkezi, Brooklyn Müzesi ve Deichtorhallen dahil pek çok müzede düzenlenen karma sergilerde yer aldı. Watson’un fotoğrafları ayrıca Ulusal Portre Galerisi, Metropolitan Sanat Müzesi, Smithsonian, İskoç Parlamentosu, Deichtorhallen, Multimedya Sanat Müzesi ve Essen’deki (Almanya) Folkwang Müzesi gibi çeşitli galeri ve müzelerin daimi koleksiyonlarına dahil edilmiştir.
İskoçya’nın Edinburgh şehrinde doğup büyüyen Albert Watson, Dundee’deki Jordanstone College of Art and Design’da grafik tasarım ve Londra’daki Royal College of Art’ta film ve televizyon eğitimi aldı. Doğduğundan beri bir gözü görmemesine rağmen Albert Watson fotoğrafçılığı eğitim müfredatının bir parçası olarak değerlendirdi. 1970 yılında eşi Elizabeth ile birlikte ABD’ye taşındı ve Los Angeles’a yerleşti. Elizabeth ilkokul öğretmeni olarak çalışırken Albert Watson da çoğunlukla hobi olarak fotoğraf çekmeye başladı.
Aynı yılın ilerleyen zamanlarında Max Factor’dan bir sanat yönetmeni ile tanışan Albert Watson, ilk deneme çekimlerinden sonra iki fotoğrafını şirkete sattı. Watson’un kendine özgü stili, Mademoiselle, GQ ve Harper’s Bazaar gibi Amerikan ve Avrupa moda dergilerinin dikkatini çekmeye başlamıştı. Harper’s Bazaar’ın isteği üzerine o güne dek çalıştığı ilk ünlü olan Alfred Hitchcock’un fotoğraflarını çekti. Bir süre sonra, Los Angeles ile New York arasında gidip gelmeye başladı ve 1975 yılında Mason Proffit’in “Come and Gone” adlı albümünün kapağındaki fotoğrafıyla Grammy ödülü kazandı. 1976’da Vogue için ilk işini aldı ve aynı yıl New York’a taşınmasıyla kariyeri yükselişe geçti.
Her zaman bir işkolik olan Albert Watson’un Manhattan’daki stüdyosundaki arşivlerde dünyaca ünlü dergilerin ve şirketlerin isimlerin görülebildiği milyonlarca fotoğraf ve negatif film yer alıyor. Aynı zamanda kişisel bir galeri olarak da kullanılan stüdyosunda çoğu Las Vegas’ta çekilmiş olağanüstü büyük ölçekli fotoğraflar dikkat çekiyor. Bu manzaralar, iç mekanlar ve portreler ilk bakışta yumuşak, filtrelenmiş renk yelpazeleriyle görenleri şaşırtıyor. Ama Watson yeni kreasyonlarında bile kendine sadık kalıyor. Fotoğrafları, izleyiciyi içine çeken ama aynı zamanda saygılı bir mesafe talep eden bir aura yaratıyor.
Albert Watson’un görsel dili, kendine özgü kurallarını ve kalite kavramlarını takip ediyor. Watson’un fotoğrafları, parlaklıkları, aciliyet hissi ve hatta ihtişamıyla günümüz dünyasının görüntülerine karşı çok farklı bir şekilde öne çıkıyor. Öznelerine, özellikle fetiş objelerine ve portrelerine ışık tutma tarzı, fotoğraflarında neredeyse meditasyon etkisi yaratan bir atmosfer oluşturuyor.
Albert Watson, kuşkusuz bizim algımızı kendi eşsiz bakış açısıyla zenginleştiren bir sanatçı. Her ne kadar konularının çeşitliliği, onun çok yönlülüğünün bir yansıması olsa da Albert Watson’un fotoğrafları yarattığı etki ve teknik ustalıkla da anında tanınıyor. Örneğin İskoçya’da bir orman, bir süper modelin üzerindeki bir Yohji Yamamoto elbise, astronot Alan Shepard’ın Ay’da giydiği uzay elbisesinin yakın çekimi veya Steve Jobs’un ikonik siyah beyaz portresi olsun mükemmellik tutkusuyla, Albert Watson dünyanın en aranan fotoğrafçıları arasında yer alıyor.