Performans ve estetiği bünyesinde buluşturan İtalyan otomobil markası Alfa Romeo, 110. yılı dolayısıyla hazırlanan “Storie Alfa Romeo” serisiyle geçmişteki yolculuğunu sürdürüyor. Efsane marka, günümüze değin uzanan hikayesinde kitlelere hitap eden otomobillerinin yanında, sınırlı sayıda ürettiği ve aynı zamanda motor sporları dünyasında derin izler bırakan fütüristik tasarımlı otomobillere de imza attı. Bu modellerden biri olan “Tipo 33”ün tasarım mimarisinin temelini de yaratıcılık ve teknolojinin harmanlandığı bir stil, malzeme seçiminde ustalık ve cesaret gibi nitelikler oluşturdu. Söz konusu tasarım, her Alfa Romeo otomobiline hayat veren iddialı ve rekabetçi ruha dayanıyordu. Aynı ruh çok sayıda yarış zaferini beraberinde getirirken, farklı ikizler olarak tabir edilebilecek 33 Stradale ve Carabo modellerine hayat verdi. 33 Stradale, yenilikçi aerodinamik yapı ve işlevselliği harmanlayan aynı zamanda teknik uzmanlık ve yaratıcı cesaretin bir sentezini ortaya koydu. Farklı ikizi Carabo; fütüristik tasarım özellikleriyle geleceğin otomobili olarak tasarlandı. Tipo 33 motoruyla donatılan ve Carabo’nun yenilikçi kromatik renk keşfine sahip çıkan Montreal modeli ise “modern insanın en iyi otomobillere olan arzusunu” gözler önüne serdi.
Farlar gözleri, ön ızgara ağzı ve ön bölüm yüzü, yan çizgi ve çamurluklar gövdeyi oluşturuyordu. Aslında bu antropomorfik -insansı- benzetmeler otomobil tasarımında bugün hala kullanılıyor. Peki, ama nasıl ve neden ortaya çıktılar? İlk otomobiller belirli süslemelere sahip olmayan gerçek ‘atsız arabalar’ idi. Karoser üreticileri 1930’larda otomobil üretiminde metal kullanımı konusunda uzmanlaşmaya başladı. Metale el ile şekil vererek onu ahşapla bütünleştirdiler ve iki farklı malzemenin bir arada kullanımı ile dikkat çekici göze çok hoş görünen şekiller ortaya çıkardılar. El işçiliğinden uzaklaşarak endüstriyel üretim teknikleri yoğunlaştıkça formlar da basitleşmeye başladı, çünkü o zamanın kalıplama teknolojisi çok sayıda detay ve üç boyuta izin vermiyordu. Bu iki üretim tekniği 1960’ların sonlarında belirgin bir şekilde birbirinden ayrışma yoluna gitti. ‘Antropomorfik otomobil’ ile ‘geleceğin otomobili’ arasındaki fark, aynı teknik yapı üzerine inşa edilen iki Alfa Romeo modeli olan 33 Stradale ve Carabo ile belirgin bir şekilde vurgulandı.
Aynı teknik yapıyı kullanan iki farklı otomobil yaklaşımı
Aynı teknik mimariyi kullanan iki otomobil ancak bu kadar farklı olabilirdi. Biri tüm duyuları harekete geçiriyor ve yarışın ortasındaki bir atlet gibi gergin ve güçlü hissettiriyor; diğeri daha düzgün hatları ve köşeli kıvrımlarıyla ulaşımın geleceğine ışık tutuyordu. Bu iki otomobilin ortak teknik mimarisi Alfa Romeo‘nun 50 yıllık yarış deneyiminin sentezini ortaya koyuyordu.
Yarışma arzusu
Alfa Romeo; tasarımlarla göze hitap eden ve ayrıca performansa yönelik olan bu üretim yeteneğini, rekabet ve yarış otomobilleri geliştirme şirketi olan Auto-Delta’yı 1964 yılında satın alarak perçinledi. Şirket, daha önce Alfa Romeo Portello fabrikasında çalışan mühendis Carlo Chiti liderliğinde ve Autodelta adıyla, Alfa Romeo’nun 1950’lerdeki yarış başarılarını yeniden canlandırmak üzere harekete geçti. Alfa Romeo Başkanı Giuseppe Luraghi, Autodelta ekibinden dünya şampiyonasından çeşitli zaman yarışlarına kadar her alanda başarılı olacak ve medyanın da ilgisini çekecek bir yarış otomobili tasarlamalarını istedi ve 33 projesi için düğmeye basıldı. Autodelta 1960’ların ortalarında, Balocco test pistine daha yakın olan Settimo Milanese’deki Alfa Romeo tesisine taşındı. Alfa Romeo tarafından tasarlanan ilk Tipo 33 , 1965’te Autodelta atölyelerine geldi. Şasi; dahili entegre yakıt depolarına ve alüminyum alaşım asimetrik ‘H’ şeklinde boru tipi bir yapıya sahipti. Bu yapısı da magnezyum ön panel, ön süspansiyon, radyatörler, direksiyon ve pedallar için gerekli desteği sağlıyordu. Motor ve şanzıman, arka aksın önüne uzunlamasına konumlandırıldı. Ağırlığı 600 kg ile sınırlandırmak üzere üst gövde fiberden yapıldı ve bu hafif yapı, Alfa Romeo’nun yarış dünyasında bir kez daha gizli silahı oldu.
1975 ve 1977 Dünya Markalar Şampiyonası zaferleri
Tipo 33’ün yarışa hazır hale gelmesi iki yıl sürdü ve ilk testler için Alfa TZ2’nin 1.570 cc hacimli 4 silindirli motoru kullanıldı. Bununla birlikte eşzamanlı olarak V8 silindirli, iki litre hacimli ve 230 beygir gücünde yeni bir motor geliştirildi. Hava emiş noktası, takla barının üzerinde yer aldığı için yarışan ilk 33’lere ‘Periskop-Periscopica’ lakabı verildi. Titiz bir hazırlık süresinin ardından Tipo 33, 12 Mart 1967 tarihinde motorsporları dünyasına Autodelta’nın test pilotu Teodoro Zeccoli ile giriş yaptı. Tipo 33, 1975 ve 1977 Dünya Markalar Şampiyonası da dahil olmak üzere birçok zafer kazanarak adını tarihe yazdırdı.
Tasarımcı olmak isteyen Floransalı aristokrat
Alfa Romeo, 33 modelini çok az sayıda özel kullanıcı için üretmeye karar verdiğinde, aracın sportif karakterini yollara taşıyan yeni bir görünüme kavuşması için Franco Scaglione görevlendirildi. Floransalı eski bir aristokrat ailenin çocuğu olarak doğan Scaglione, orduya katılana dek havacılık mühendisliği okudu ve Libya cephesine katılarak Tobruk’ta esir alınmıştı. 1946 sonlarında İtalya’ya dönmesinin ardından bir otomobil tasarımcısı olmak istedi. Önce Pinin Farina, ardından Bertone ile ve daha sonra da serbest çalışmalarda bulundu. Ardından Scaglione, tüm teknik uzmanlığını ve yaratıcı cesaretini 33 Stradale’in tasarımına aktararak, ortaya yenilikçi aerodinamik tasarım ile işlevselliği aynı potada eriten bir başyapıt çıktı.
33 Stradale
33 Stradale’in motor kaputu, mekanik bileşenlere erişimi kolaylaştırmak üzere tamamen açılır nitelikte dizayn edildi. Yol tipi bir spor otomobilde ilk olan ‘elytra’ tipi kapılar, yerden bir metreden daha alçak olan otomobile binmeyi kolaylaştırıyordu. Yarış versiyonundan farklı olarak dingil mesafesi 10 cm uzatıldı ve alüminyum yerine çelik iskelet kullanıldı. Motor; endirekt mekanik enjeksiyon, kuru karter yağlama ve tamamı alüminyum – magnezyum alaşım bileşenler dahil, Tipo 33 ile benzer yapıda oluşturuldu. Modern ve gelişkin yapıdaki motor; silindir başına iki supap, çift buji ve üstten çift eksantrik mile sahipti. 230 beygir güç üreterek hafif gövdeye sahip otomobili sadece 5,5 saniye 0’dan 100 km/s hıza ulaştıran motor, 260 km/s azami hıza da imkan tanıyordu.
Paha biçilemeyen otomobiller
33 Stradale, resmi olarak 1967 Torino Otomobil Fuarı’nda lanse edilmeden birkaç hafta önce, otomobil tutkunu ve bu alanda yetkin bir kitleye tanıtıldı. Tanıtım, 10 Eylül 1967 tarihinde Formula 1 Dünya Pilotlar Şampiyonası’nın dokuzuncu ayağı olan İtalyan Grand Prix’i Monza’da düzenlendi. Bu GP, Jim Clark‘ın Jack Brabham’a karşı destansı dönüşü ve şimdiye kadarki en güzel spor otomobillerden birinin ön gösterimiyle tarihe geçti. Otomobil aynı yıl, 10 milyon İtalyan lireti ile piyasadaki en yüksek fiyatlı spor otomobil unvanını aldı; prestijli rakipleri ise 6-7 milyon lirete satışa sunuluyordu. 33 Stradale, Scaglione karoseri ile sadece 12 adet üretildi. Bugün teorik olarak paha biçilemeyen bu otomobili alanlar için “hayatlarının yatırımını yaptı” ifadeleri kullanıldı.
Uzay gemisi temalı otomobiller
33 Stradale, ‘antropomorfik -insansı- otomobil’ tasarımının zirvesini temsil ederken Alfa Romeo, diğer taraftan ‘geleceğin otomobili’ üzerine konsept çalışmalarını da sürdürmeye devam etti. Bununla birlikte ilk olarak uzay gemisi temalı ‘geleceğin otomobili’ fikri, 1950’lerde karoser üreticisi Touring işbirliğiyle ve ileri seviye aerodinamik çalışmalarıyla tasarlanan otomobil ‘Disco Volante (Flying Saucer)’ ile başladı. Söz konusu Alfa Romeo Spider modelinde, son derece aerodinamik bir gövde ve lastikleri kapatan gövdeyle bütünleşik çamurluklar kullanıldı. 1968 Paris Otomobil Fuarı’nda ise bu radikal fikrin evrimini temsil eden bir ‘rüya otomobil’ tanıtıldı. Carabo adındaki bu otomobil, Bertone tasarım şirketi için 30 yaşındaki Marcello Gandini tarafından tasarlandı.
Farklı ikiz: Carabo
Keskin hatlara sahip Alfa Romeo Carabo, 33 Stradale’ın teknik mimarisi üzerine inşa edildi. Bu teknik mimari aynı dönemde; Giorgetto Giugiaro’ya ait Iguana, 33 Special Coupé, Pininfarina’ya ait Cuneo ve Bertone’ye ait Navajo gibi tek seferlik projelerde de kullanıldı. Tüm araçlarda yükseklik aynıyken, Carabo’da yuvarlak çizgiler tamamen ortadan kalktı. Kapı kesitlerine kadar her bir detay, çok daha düz ve keskin çizgilerle şekillendirildi. Parlak metalik renkli bir böcek olan Carabus Auratus‘tan ilham alınarak Carabo adı verilen otomobilin gövdesinde, turuncu ayrıntılara sahip parlak yeşil tonlar kullanıldı. Alfa Romeo bu tarihten itibaren markanın özgünlüğünü daha da vurgulamak için abartılı renklere ve özel boya tekniklerine özellikle dikkat etmeye başladı. Aynı kromatik keşif Montreal modelinde de kullanım buldu.
“İdeal Modern” Otomobil: Montreal
Kanada Montreal Uluslararası ve Evrensel Fuarı, 1967 yılında tüm dünyadan ülkelerin en iyi teknik ve bilimsel başarılarının sergilenmesine ev sahipliği yaptı. Bu kapsamda Alfa Romeo’dan, fuar için ‘modern insanın en iyi otomobillere olan arzusunu’ temsil eden teknolojik bir sembol yaratması istendi. Harekete geçen Alfa Romeo tasarımcıları Satta Puliga ve Busso, karoser ve iç mekanı tasarlamak üzere Gandini’yi görevlendiren Bertone’dan destek aldı ve Montreal üretildi. Sonuç çok ses getirdi ve çok başarılıydı; Montreal Kuzey Amerikalı ziyaretçiler tarafından takdirle karşılandı. Gelen bu olumlu tepkiler üzerine 1970 yılında Cenevre Otomobil Fuarı için standart bir versiyon geliştirildi. Orijinal konseptin aksine yeni Montreal, Tipo 33’teki V8 motorla donatıldı. Hacmi 2,6 litreye artırılan motorun gücü 200 beygir ile sınırlandırıldı. Modelde yeşilden gümüşe ve altından turuncuya pastel ve metalik renk çeşitliliği kullanıldı. Bu kromatik renk keşfi; sonraki modellerde de kullanılan bir Alfa Romeo geleneği haline geldi. Red Villa d’Este, Ochre GT Junior ve Montreal Green olmak üzere bugün de kullanılan bu renkler, markanın 110 yıllık geçmişinden ilham alıyor ve çok özel modellerde kullanıma devam ediliyor.